Anadolu insanı kendi düşünce ortamında bir ge-lenek varlığıdır; onun yaşamını biçimlendiren, özünüoluşturan, ona bir «varlık» niteliği kazandıran bağlandı-ğı geleneklerdir. Ne Anadolu insanı geleneklilerden, nede bu özel gelenekler Anadolu insanının yaşamındanayrı düşünülebilir. Yeryüzünün dört bucağında gelenek-ler, onları sürdüren ilkel ya da uygar topluluklar var.Ancak, onlarda gelenek, toplum içinde belli bir yerdebaşlar, belli bir yerde biter. Anadolu insanında öyledeğil durum. Onda geleneğin başladığı, bittiği yeri bul-mak kolay değildir. Onun geleneği bütün varlığına işle-miştir; o, ancak gelenekliyle vardır denebilir. Gelenekle-re duyulan bu sıkı, özlü bağlılık Anadolu insanını yaşa-dığımız çağın dışına çıkarmış ya da çağlar boyuncakendi ortamında «kapalı» tutmuştur. Bu bağlılık Anado-lu insanını bir tarih varlığı olmaktan çıkarmıştır. O, bircanlı olarak hangi topluma girerse girsin, bu, dine daya-li geleneklerini de birlikte götürür. Girdiği yeni toplumunbu eski geleneklerle, alışkanlıklarla bağdaşıp bağdaş-mayacağını düşünme olanağından bile yoksundur.Bu, olduğu yerde kalmą, dincil geleneklere, alış-kanlıklara gözü kapalı bağlanma sürüp gidecek mi..Anadolu insanı aydınlanmayacak mı?. Bunu şimdidenkestirmek kolay değildir. Anadolu insanında gelenekdeğişmez bir inanç niteliğindedir; tek tanrıcı dinle bağ-lantısı olmayan, en açık bir gelenek kısa bir süre içinde,bütün toplumun gözü önünde, bir inanca dönüşüverir,dinin bir bölümü olur kalır; geleneğin söylediği, birden,Tanrı'nın buyruğu biçimine girer. Başka bir yerde doğalolaylann yarattığı alışkanlık, Tanrı'nın gösterdiği yol,söylediği söze uyma olur. Anadolu insanı, doğayı, ya-şamı, kendini, toplumu inançla kavrar, inançla açıklar.
Onun gözünde bütün toplum varlıkları birer gizemle doludur.
{getDownload} $text={PDF İNDİR} $size={}
Yorum Gönder